ERZİNCAN İMAM HATİP LİSESİ'NDE NELER YAŞADIM NELER!
Adnan Öksüz
-Hilmi Seçkin…
Erzincan İmam Hatip Lisesi’nde İngilizce öğretmenimizdi. Bir anısını paylaştı;
"1980 askeri darbesinden hemen sonraki aylardı.
O zaman devleti idare eden, başında darbeci Orgeneral Kenan Evren’in bulunduğu Milli Güvenlik Konseyi tarafından okullarda başörtüsü yasağı getirildi.
Başörtüsü yasağı var ama ben sınıftaki kızlardan hiçbirine başörtünüzü çıkarın demedim, diyemem. Allah’ın emrettiği başörtüsünü nasıl çıkarın diyebilirim!
Dersteyiz… Dersteyken sınıfın kapısı büyük bir çatırtıyla açıldı… Öyle kapıyı tıklatmak, 'girebilir miyiz?' demek falan yok! Sınıfa üç kişi girdi; dönemin sıkıyönetim komutanı, Erzincan Milli Eğitim Müdürü Metin Ayık ve arkalarında da Okul Müdürü rahmetli Mustafa Tanık…
Sıkıyönetim komutanı gözleri ile şöyle bir sınıfı taradı… Ağır adımlarla sıralar arasında dolaştı.
Kızlarımız tabii başörtülü olarak yerlerinde oturuyorlar.
İngilizce dersindeyiz ama öğrencilerin önlerinde Arapça metinler de var.
Komutan sınıfta gezerken, önünde Arapça metinler de bulunan bir öğrencinin yanına yaklaştı. O öğrenci de yakından tanıdığım ahbabımın kızı. Ailecek tanışıyoruz. Çok iyi hatırlıyorum, aralarında şöyle bir diyalog geçti:
- Çocuğum sen ne olmak istiyorsun?
- Öğretmen olmak istiyorum!
- Peki, ne öğretmeni olmak istiyorsun?
- Kur’an-ı Kerim öğretmeni olmak istiyorum.
- Peki, çocuğum neden Kur’an-ı Kerim öğretmeni olmak istiyorsun?
- En çok Kur’an-ı Kerim’i seviyorum da o yüzden.
Ben sadece izliyorum… Erzincan Milli Eğitim Müdürü Metin Ayık ve Okul Müdürü Mustafa Tanık sessiz ama endişeli bir şekilde bu diyalogu izlediler.
Hemen sonrasında ne oldu, biliyor musunuz?
Komutan, arkasına bile bakmadan, 'Hoşça kalın' bile demeden, veda etmeden, hızlı adımlarla sınıfı girdiği şekilde terk etti!.."
HACI AMCANIN İMAM HATİP TUTKUSU!
1980’li yıllarda Erzincan İmam Hatip Lisesi’nin çok sevilen ve takdir edilen isimlerinden birisi de meslek dersleri öğretmeni Halit Çetin’di. Halit Hoca’nın öğretmenliğe ilk başladığı okuldu, Erzincan İHL.
Halit Çetin de bir anısını anlattı:
"Meslek dersleri öğretmeni olarak İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencilerini tatbikata götürüyorum; bir öğrenci camide vaaz verirken diğer öğrenci de hutbe okuyor.
Okulun bir minibüsü var, o araçla her Cuma 8-10 öğrenciyi ikişerli olarak farklı camilere bırakıyorum. Ben en sona kalıyorum ki dönüşte yine toplaya toplaya okula getireyim. Neticede, Cuma günü derslerimiz de var ve mesaiye kavuşmak zorundayız. Neyse. O Cuma günü Kelkit tarafına gittik. Aynı güzergâhta öğrencileri camilere bıraktık. Ben de iki öğrenciyle beraber son köydeki camiye gittim.
Köyün adını şu anda hatırlayamıyorum. Camide bizim gençlerden biri vaaz verdi, diğeri de hutbe okudu.
Cuma namazından hemen sonra biz müsaade istedik. Çünkü o zaman cep telefonu yok. Anlık haberleşme imkânsız. Diğer camilere bıraktığımız öğrenciler bizi bekliyor. Tam minibüse binecekken köyün ileri gelenlerinden, hafif yaşı da ilerlemiş biri geldi ve, 'Ben bu çocukları çok beğendim. Çok duygulandım. Kesinlikle öğle yemeğini yemeden bırakmam!' dedi.
Ben mazeret beyan ettim, durumu anlattım. Yine bir atak yaptık, minibüse bineceğiz. Bu defa bastonunu arabanın kapısına dayadı ve araca binmemizi engelledi. Baktık ki olacak gibi değil! Mecburen davete icabet ettik. Mükellef ve mükemmel bir sofra hazırlamışlar. Yemeğimizi yedik, yola çıktık ama bizi bekleyen öğrenciler beklemekten bir hayli perişan olmuşlar.
Böyle çok sayıda olay yaşadım ama o hacı amcanın kesin tavrı ve söylediklerini hiç unutamıyorum"
***
Tüm bu anılardan sonra şunu söylemem lazım, müsaadenizle; haksızlık da etmek istemem elbette ama, eskiden imkânlar kıttı, eğitim enstrümanları bugünkü gibi geniş değildi, bilgiye ulaşmak daha zordu ama sanki o dönemler imam hatip liseleri daha bir şuurlu idi, daha bir bilinçli idi, daha bir samimi idi.
Son sözüm şu olsun; bir imam hatipli olarak, imam hatip liselerinin sayısı ile içeriği-eğitimi arasında doğru bir orantı olması hepimizin dileği.
***
Daha ne anılarım var, Erzincan İmam Hatip Lisesi'nde.
Ara ara anlatırım İnşallah.